Modern Yaratılış ve Uyum
''Parfüm cennetten bir soluktur.”
Victor Hugo.
Hugo'nun da dediği gibi koku dünyaya
ayak basarken cennette yürüdüğünüze inandırır sizi. Fakat size bunu yaptıran
şey her kombinasyonda mümkün olmayacaktır. Bir resmin perspektifi, bir müziğin
ahengi kadar uyumlu olmalıdır moleküllerin dansı. Ancak o zaman bir duyu, sizi
dipsiz bir kuyudan çekebilir ve yeryüzünden göğe erdirebilir.
Öyleyse bir parfümü yapabilmek, onun
içeriğini elde etmek ve kusursuz bir koku çorbası yapabilmek nasıl
gerçekleşebilir?
Oluşum
İnsanlık tarihinin başlangıcında
(Antik Çağ olarak da adlandırılabilir) parfüm - o zaman ki adı ile per fumum
(buharla) - güneş tanrıçası Ra'ya adak olarak adandı. 1370 yılında, kokulu
yağlardan ve alkolden üretilen, ilk modern parfüm ve klasik afrodizyak olarak adlandırılmış
''Macaristan Suyu'' tarihteki yerini aldı.
1500 yılında Avrupa'da ilk
damıtmacılık el kitabı yayınlandı. Baktığımızda parfüm, tarihte sürekli ve
olumlu yönde bir gelişim göstermiştir. Önceleri cenaze törenlerinde, Tanrı
ritüellerinde kullanılan parfüm daha sonraları medeniyet simgesi halini
almıştır. İnsanların daha iyi kokuyu istemesi, her zaman en iyiyi istemesi
üzerine birçok koku molekülü keşfedilmiş, birçok yöntem geliştirilmiştir.
İlk olarak parfümler koku uyumlarına
göre “Parfüm Aileleri”ne ayrılmıştır. Bu olayı kategorize eden ilk isimlerden
biri Aristoteles'tir. Aristoteles kokuları 6 farklı gruba ayırmıştır. Bunlar: tatlı, ekşi, keskin, yağlı, acı ve pis idi.
Yıllar geçtikçe keşfedilen koku moleküllerinin bazılarının Aristoteles'in
kategorize ettiği gruba dahil olamayacağı anlaşılınca 1900'lerde Fransız
parfümcüler daha geniş ve tam kapsamlı bir parfüm ailesi kategorize ettiler.
Bunlar: tek çiçek, çiçek buket,
turunçgiller ve meyve, amber, ağaç, deri, fougére ve şipre idi. Parfüm
işi 1945'ten sonra büyüdüğünde ve parfüm formülleri çok karmaşıklaştığında, bu
kategorilerin biraz modası geçti. Yeniden bir sınıflandırma ve
modernleştirilmeye ihtiyaç duyuldu.
Yeni kategoriler şöyle oldu: çiçek, oryantal, meyve, yeşillik, amber/ağaç, okyanus/ozon. Bu kategori günümüzde herkes tarafından kabul edilmese de
en geçerli koku ailesi sınıflandırması olarak
adlandırılmaktadır.
Gelelim parfümün oluşumuna...
Parfüm yapımını bir gemici düğümüyle
özdeşleştirirsek; insanın bir düğüm diyerek hafife aldığı ancak kendine has metotları
olan ve aslında çözülmesi hiç kolay olmayan bir paradokstur. Gemici düğümü
birkaç basit ipten; parfüm ise, belki klasikleşmiş birkaç esanstan
meydana gelir. Ancak bu esans karmasını bir karmaşa ve paradoksa dönüştüren sır
notasıdır. Bir koku notayla süslendiğinde koku ve notanın harmanı artık
ayrışamayacak bir bileşime dönüşür. Onları birbirinden ayırmak şekerden çayı
ayrıştırmak kadar imkansızlaşacaktır.
Bildiğimiz gibi parfüm 3 temel
notadan oluşur: Temel nota, kalp nota ve dip nota.
Temel nota; parfümün sahibine
verdiği ilk izlenimdir. Nasıl ki iki insan birbirini tanıdıkça ilk görüşteki
heyecanı hissetmezse, parfüm sahibi de bu temel notayı asla ilk anki gibi
algılayamayacaktır. Öyle ki temel notada çok uçucu notalar
kullanılmaktadır.(bergamot, limon, lavanta..)
Kalp notası: Esansın karakterini
yansıtan kısmıdır. Yani çiftlerin birbirinin karakterini özümseme aşamasıdır.
Parfümün yaklaşık %30'luk bölümünü oluşturur. Burada temel notayla uyumlu ve daha kalıcı koku
notaları kullanılır. (kekik, ıtır, turunç çiçeği...)
Dip nota: Algıda daima tutulur.
Vücudu en son terk eden zerredir. Bir parfümün başarısındaki son sözü söyler.
İlişki yaşayan iki insanın hatırladığı en güzel anılardır denebilir.
Çözünürlük ve uyumlarına göre
esanslar sırasıyla harflendirilir ve parfüm harmanlanmaya başlar. Parfüm yapımı
için teknik bilginin yanında adeta bir koku gurmesi olmak gerekir. Eski zamanlarda bir parfüm
oluşturmak parfümcülerin neredeyse bir yılını alırdı. Laboratuarlarına girip,
dolaplarındaki yüzlerce esansı özümser, kafalarında bu esansları notalarıyla süsler ve
bestelerdi. Ve istediği tınıyı tutturana dek deneme yanılma yöntemi ile
çalışırlardı.
Günümüzde tabii ki bu işlemler artık
daha kolay. Fakat kolaylığın ve teknolojinin gelişmesinin getirdiği en önemli
sonuçlardan biri doğallığın yok olması. 20. yüzyılın başlarında hammaddelerin
azalması ve bunun sonucunda fiyatların yükselmesi parfümün ticari ve ekonomik başarısını
neredeyse bitirme noktasına getirmişti. Bu gelişmelerden sonra parfümcüler
sentetik koku molekülleri elde etmeye çalıştılar. Tabiki herkes aynı fikirde
değildi. Doğallıktan yana olan ve koku moleküllerinin asla taklit
edilemeyeceğini savunanların sayısı çok fazlaydı. Ama zamanla onlar da bu
gelişmeye ayak uydurdular.
Eskiden koku molekülleri 4 temel
biçimde elde edilirdi:
-Enfleurage: Cam tabakalar üzerine
sürülen hayvansal yağların, çiçek özlerini çekmesi, adeta emmesi ile
gerçekleştirilen bir yöntem. Fakat günümüzde kullanılmayacak derecede pahalıya
mal olacağından bu yöntem çağ dışı kalmıştır.
-Mazeration: Enfleurage' a yakın bir
yöntemdir. Ancak bu yöntemde bitki parçaları incecik kıyılarak kızgın yağın
içerisine konur. Daha sonra elde edilen kokulu yağ alkol ile yıkanırdı. Fakat
bu yöntem de günümüzde çok fazla kullanılmamaktadır.
-Expression: En basit hammadde elde
etme yöntemidir. Bu yöntemde bitkisel yağlar mekanik olarak sıkma yoluyla elde
edilir. Günümüzde bazı çevreler tarafından hala kullanıldığı söylense de
hammadde pahalılığından dolayı bu yöntemin de çok fazla bir geçerliliği yoktur.
-Destillation: Çiçekler, yapraklar, ağaçlar
su dolu bir bakır imbiğin içine atılır. Isıtılan su buharlaşır ve bitki
esanslarını da çeker. Daha sonra buharın soğutulması ile kokulu yağlar elde
edilir.
İmbikten elde edilen kokuların
tarihi 19.yy'ın 30'lu yıllarında son buluyor. 1835 yılında Alman Kimyager
Eilhard Mitscherlich, netrobenzolü buluyor. Kısa süre sonra da Liebig ve
Wöhler, acı bademyağını taklit eden ve parfüm endüstrisi için önemli bir madde
olan benzaldehidi buldular. Çiçek kokularında ise durum bambaşkaydı. Zambak sümbül
ve hiç bir kopyaya uymayan, hiç bir benzerliğe tahammülü olmayan ve bu tür
şeyleri adeta reddettiği savunulan yasemin çiçeği parfümlerini doğal yollardan
üretmek niceliksel eksiklik nedeniyle olanaksızdı. Böyle durumlarda kimya
adeta doğanın ebesi görevini üstlenmişti. 1898'de süsen ve menekşe
soluklu İonon'u keşfeden Tilamnn ve Kruger parfüm endüstrisinde adeta bir devrim
yapmışlardır. İonon sayesinde Piver'in Violetta Vera'sı ve
Coty'nin Origan'ı gibi büyük parfümleri üretme olanağı doğdu. Sentetik
koku molekülü üretimi bu yıllardan sonra adeta bir çığ gibi büyüdü.
Günümüzde gaz kromotografisi adlı
yöntem ile koku maddesi karışımlarını en ufak yapıtaşlarına ayırmak mümkün. Tabiki
bu işin uzmanları sayesinde. Söz konusu aygıt, analiz sonuçlarını, üzerinde
ateş çizgilerini andıran simgeler bulunan bir şerit halinde vermektedir. Bu
işaretleri ancak konun uzmanı kimyagerler okuyabiliyor. Koku maddesi elde
etmede atılan bu ileri adımlara karşın bir parfümü en ince ayrıntısına kadar analiz
etmek günümüzde bile pek olası değildir. Yapay olan, doğal olana bugünlerde
oldukça kusursuz bir şekilde yaklaşabiliyor. Ancak doğayı birebir taklit
edemiyor. İçlerinde hala biraz doğal madde bulunan parfümleri ayırt
edilebilirliklerini, başka şeylerin yanı sıra, bulunması günümüzde neredeyse
imkansızlaşan doğal koku maddelerini nerede ve kimden alabileceklerini bilen
satın almacıların adeta dedektif gibi çalışmalarına borçludur. Bu tür parfümler adeta saf altın
değeri görmektedir. Öyle ki bu tür parfümlerin reçeteleri şirketlerin en
güvenli kasalarında saklanmaktadır.
Parfüm olgusunun ticari ve endüstri
ürününe dönüşmesi sevindirici. Ancak doğal ve saf olanı reddetmeyen ve
insanların, özünü barındıran kokulardan mahrum bırakılmadığı parfümleri
yeğlerim. Ama tamamen deforme edilmemiş kokuları, hiç görülmedik yerlerden
toplayıp burnumuza tutan ve bize dünyada cenneti yaşatanlara minnet duyuyorum.
YAZAN: Batuhan CEYLAN